Quantum ile Meydan Okuma!
- Yusuf Hançar
- Oct 9, 2022
- 2 min read
Updated: Sep 10, 2023
20.y.y. başlarında hızlanan teknoloji yarışının en önemlilerinden birkaçı olan Quantum Mekaniği, Fiziği, Dolanıklığı öne çıkmaya başladı. 1930'lu yıllarda EPR(Einstein–Podolsky–Rosen) Paradoksu ile Quantum Dolanıklığı iyiden iyiye bilim insanları arasında tartışmalara ve bir yarışa dönüştü. Tabii ki bu yarışta kazanan her zaman bilimin kendisi olacaktı ve öyle de oldu. Yapılan deneyler hep tek parçacık üzerinden yapılırken iki parçacık ile yapılmaya ve öncülük eden Albert Einstein tarafından "Mesafeler Arası Korkunç Olay" diyerek ortaya attığı tezin aslında ispat edilemeyeceğini söylemişti. Onun ispatıyla denklemleriyle gün yüzüne çıkan ışık hızı onun için limit olarak kabul görmüştü. Yani; ne bir cisim ne bir atom altı parçacık ne de ışığın kendisi bu limiti aşamazdı.
Bilginin iletimi de bu şekilde idi elbette, en fazla ışık hızında iletilirdi ve bu kuantum dolanıklığı için dediği MAKO o zamanlarda ispatlanamazdı.
EPR Paradoksuna göre iki parçacık ne kadar uzak olursa olsun her zaman diğerini etkiler demek ispatlanamazdı.
1964 yılında John Stewart Bell isimli bilim insanının bu olayın üzerine gitmesiyle başlayan ve uzakta olan iki parçacıktan birinin özellikleri diğerinde anında beliriyordu. Ve bu ispatlanarak üç bilim insanı 2022 yılının Ekim ayında Nobel Fizik Ödülünü paylaştılar.
Bu olayı bu kadar özel ve önemli yapan ise vaadettiklerinin dünyaya nasıl baktığımızı, iletişimin şu anki teknolojiyi iletişimi çağ dışı hale getirebilecek seviyede olmasıdır. Kuantum Dolanıklığı söz konusu olduğunda cisimler diğer cisimlerle bağlantılı olarak var olurlar. Bu Nobel ödülünü alan bilim insanları hayatlarını Kuantum Mekaniği'nin limitlerini bulmaya çalışarak geçirmişler ve her defasında yeni adımlarında bunun bambaşka şekilde ilerlediğini görmüşlerdir. 1972 yılında Nobel ödülünü alan bilim insanlarından biri John Bell'in notlarıyla karşılaştı ve bunu kendi imkanlarıyla ispat etmeye çalıştı. Sayısız fotonu karşılıklı olarak ateşleyerek polarizasyon olarak bilinen yukarı veya aşağı şeklinde iki ayrı değer alabilen bir özelliği ölçmeye çalıştı. İki ayrı dedektöre gönderdiği bu fotonlar dedektörlere ayrı ayrı bakılınca rastgele bir sonuç ortaya çıktı. Ancak ikisini karşılaştırdığında her iki dedektörde de polarizasyon özellikleri aynıydı. Yani ne kadar yukarı var ise o kadar aşağı vardı. Yani dolanıklık deneysel olarak ilk defa gerçekleştirildi. Parçacıklar bir şekilde iletişim halindeydi. Ancak kendi imkanlarıyla kuruduğu bu deney bazı eksiklikler barındırıyordu ve tam anlamıyla ifade edilemiyordu. Yine bir diğer Nobel ödüllü bilim insanı 1982 yılında aynı deneyi biraz değiştirdi. Polarizasyon ölçümünde her 10ns aralıklarla ölçümün yönünü değiştirmeye çalıştı. Yine de bu belirli aralıklar yapıldığı için bu değişikliği fotonlar ya da dedektörler algılayabilirdi. Viyana Üniversitesi'ndeki ödülü paylaşan üçüncü bilim insanı 1998 yılında bu deneyleri biraz daha geliştirmeye soyundu. Aynı deneyde rastgele sayı üretici kullanarak dolanık parçalar havadayken bu yön değişimini yapmaya çalıştı. Parçacıklar bunu artık tahmin edemezdi. Aradan geçen onca zaman içinde onlarca deney yapıldı ve sonuçlar hep aynı çıktı. Bu iletişim hızı artık algılanması zor geleceği çok daha farklı şekillendirecek bir hal almaya başladı.
Kuantum bilgisayarları, kuantum dolanıklığı, kriptoloji gibi kavramlar bu sistem içerisinde yerlerini somut olarak da almaya başladı ve üzerine koymaya da hızla devam edecektir.
Yeni meydan okumalarda görüşmek üzere...
Comments